Dinlere sövmek marifet değil
Başbakan
Yardımcısı Akdoğan, "(Biz, kendi peygamberimize de sövebiliriz
sizinkine de sövebiliriz) Böyle bir hakkı yok kimsenin" dedi.
Akdoğan, Kanal 7'de yayınlanan ''İskele Sancak'' programında gündeme ilişkin soruları yanıtladı.
Charlie Hebdo karikatürlerinin Türkiye'de yayınlanmasıyla ilgili soruya
karşılık Akdoğan, bu olayın, sonrasında yaşananlara bakıldığında ele
alınması gereken birçok boyutunun olduğunu söyledi.
Akdoğan,
Paris'teki terör saldırılarını hemen kınadıklarını vurgulayarak,
"İnsanların bu şekilde katledilmesinin savunabilecek bir tarafı yoktur,
terör hadisesidir ve prensip olarak burada tavrımız bellidir. Vakit
geçirilmeden bu tavır ortaya konmuştur" ifadesini kullandı.
Kategorik olarak bu tür eylemleri reddettiklerini dile getiren, "Sayın
Başbakanımızın Paris'teki gösteriye katılması da bence birçok oyunu
bozdu, anlamlı bir mesaj içeriyordu" dedi.
Akdoğan, algı
operasyonları boyutunun da ayrı bir anlamı olduğuna işaret ederek, "Son
dönemde Avrupa'da birçok ülkede Müslümanların kutsallarına dönük ciddi
saldırılar var. Bunlar da bir tansiyon yükselmesi, gerilimin artmasına
sebep olan olaylardır. Bu hadise biraz daha bunun ekmeğine yağ süren bir
boyut taşıdı. Avrupa'da yaşayan Müslümanlar ya da yabancılar bir
şekilde 'acaba ne olur, bizim hayatımıza bu nasıl bir etki yapar?' diye
kaygıya kapıldılar. Bu kaygının oluşması bile başlı başına
değerlendirilmesi gereken bir konudur" diye konuştu.
Herhangi
bir dinin mensuplarının rencide edileceği, üzüleceği şekilde
kutsallarını bu şekilde tartışmaya açmanın, resmetmenin nereye kadar
ifade ve basın özgürlüğü anlamına geldiğinin tartışmalı bir konu
olduğuna dikkati çeken Akdoğan, şöyle devam etti:
"İnsanların
siz kutsallarına bir şekilde hakaretamiz şekilde ifadede bulunuyorsanız
bunun formunun ne olduğunun önemi yoktur. Sanat formunda mı icra
ediliyor, karikatür müdür, köşe yazısı mıdır... Bu formun ne olduğu o
işin aslını değiştirmez. Bir hakaret varsa bunu siz hangi yolla
yaparsanız yapın bu hakarettir. Bir suç varsa hangi yöntemi yaparsanız
yapın, hangi aracı kullanırsanız kullanın bu suçtur. Bir karikatür veya
köşe yazısı şeklinde çıkması, bir yayın formatında gündeme gelmesi onun
vasfını değiştirmez. Bu, bir saldırıysa saldırıdır, hakaretse
hakarettir, suçsa suçtur. Bunu da birbirinden ayırt etmek lazım. 'Biz
kendi peygamberimize de sövebiliriz sizinkine de sövebiliriz.' Böyle bir
hakkı yok kimsenin. Dinlere sövmeyi bir marifet sayan, bunu bir
ilericilik gibi takdim eden çarpık anlayıştır bu. Avrupa'da yükselen
ırkçılığı, tepkiselliği, İslamofobiyi biraz da bunlar besliyor ve
Avrupa'nın üzerinde yükseldiği bütün değerlerde çatlamaya da sebep
oluyor."
"Madem bu rencide edici, niye köşe yazarları koyuyor"
Akdoğan, Paris'teki saldırı gibi Müslümanların kutsallarına hakaret,
bir şekilde İslam alemini rencide eden bu tür yayınları da kınadıklarını
belirterek, "Bütün peygamberler bizim için kutsaldır. Sadece Peygamber
Efendimiz Hz. Muhammed değil, Hz. İsa da Hz. Musa da. Hiç kimsenin
onlara hakaret etmesini kabullenemeyiz. Bu yüzden 'ben, kendi
peygamberime istediğim gibi hakaret edebiliyorum, sövebiliyorum
sizinkine de ederim' böyle bir özgürlük yok" değerlendirmesinde bulundu.
Charlie Hebdo karikatürlerinin Türkiye'de yayınlanmasıyla ilgili olarak
Akdoğan, "Bu da çelişkili bir durum" diyerek, şunları söyledi:
"Bir taraftan yayın ekibi, 'Birtakım hassasiyetler ortaya
koyduklarını, Müslümanları rencide edecek karikatürleri ayıkladıklarını
ve yayınlamadıklarını' söylüyor ama bazı köşe yazarları bunu köşelerine
taşıyor. Bu eğer insanların inançlarına karşı saygısızlık, rencide
etme, sıkıntılı bir durum varsa ki siz 'bundan dolayı onu gazeteye
koymadığınızı' söylüyorsunuz. Madem bu rencide edici, saygısızlık içeren
bir durumu niye köşe yazarları koyuyor. Bu, başlı başına bir çelişkidir
zaten. Onların saygısızlık yaptığını, rencide edici bir iş yaptığını
siz o savunmanızla aslında ifade etmiş oluyorsunuz. Bu, Müslüman
mahallesinde salyangoz satmak gibi bir şey. Bunun üzerinden bir ifade
özgürlüğü tartışılması yapılmasını çok anlamlı bulmuyorum."
"Hollande, sağduyulu bir tavır sergiledi"
Akdoğan, Fransa Cumhurbaşkanı François Hollande'ın antisemitizm,
İslamofobi'nin aynı kapsamda değerlendirilmesi gerektiğine dönük
vurgularının önemli olduğunu dile getirdi.
"Hollande gerçekten
çok sağduyulu bir tavır sergiledi" diyen Akdoğan, "Olayın ilk olduğu
andan itibaren Müslümanlarla bu teröristleri, İslamla bu hadiseleri
ayırt etmesi, Fransa'daki bütün Müslüman toplumunun Fransa'nın asli
unsuru olduğunu ifade etmesi çok serinkanlı ve olumlu tavırlardı"
ifadesini kullandı.
Akdoğan, bu tür olaylarda Avrupa'da yaşayan
Müslümanların hemen kaygıyla savunmacı bir pozisyon üretmesini çok doğru
bulmadığını vurgulayarak, şöyle konuştu:
"Burada bizim
savunmacı olmamızı gerektirecek bir durum yok. Bu sorunun mağduru bir
kere biziz. Bu olay Avrupa'da yaşandı ama Avrupa'da yaşanana kadar her
gün İslam aleminde yaşanıyor. Bu saldırıyı yapan örgütler, birçok eylem
gerçekleştiriyor. Bu türevi olan örgütler İslam aleminde kan döküyor.
İslam dünyası, Müslümanları burada mağdur durumdadır. O yüzden savunmacı
davranmaya da gerek yok, biz bunları eleştiren, bununla mücadele eden
tarafız, bu mücadelede de yalnız bırakılan tarafız. İslam aleminde her
gün yüzlerce kişi öldürülecek bu örgütler tarafından, sesinizi bile
çıkarmayacaksınız, uluslararası basın hep es geçecek ama sizde olduğu
zaman bütün dünyanın gündemini meşgul edecek. Bu, çifte standart olur.
Bu sorunu her gün yaşayan biziz, buna karşı ortak mücadele vurgusu yapan
da biziz."
Yalçın Akdoğan, dünya çapında İslamofobi'nin bir
gündem yapılmasının büyük önem taşıdığını ve bu konuyu gündeme taşıyan
kişinin de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olduğunu aktardı.
Medeniyetler İttifakı Projesini de hayata geçirmeye çalışanın kendileri
olduğunu belirten Akdoğan, "Ama burada çok yalnız bırakıldık. Biraz hor
görülen bir teşebbüs olarak kaldı. Buna da güç verilmesi gerekir"
dedi.
Paris'te yaşananlardan sonra "nasıl birlikte olabiliriz,
nasıl bunu tolere edebiliriz, birlikte nasıl bunu
aşabiliriz" anlayışının ön plana çıkmaya başladığının görüldüğüne
değinen Akdoğan, "Burada terörün tuzağına düşmemek lazım. Son dönemde
baktığımızda yönetimler düzeyinde daha basiretli bir tavır hissediliyor"
diye konuştu.
Akdoğan, "Eğer Sarkozy'nin iktidarda olduğu bir
dönemde bu saldırı olsaydı bu olumlu gelişmeler yaşanır mıydı"
sorusunu "Kişilerin yönetim tarzı bunda etkili ama biraz konjonktür de
önemli. Avrupa'nın kendi içinde yaşadığı krizler bağlamında baktığımızda
bu, biraz da kaçınılmaz bir durum. Bugün Sarkozy olsaydı bu kadar
olmayabilirdi ama buna yakın tavırlar sergileyebilirdi" diye yanıtladı.
"Dışarıdakileri aratmayacak şekilde içimizde..."
"Türkiye'nin İslamofobisi ne olacak" sorusu üzerine Akdoğan, dışarıdan ziyade içeride İslamofobik tipler olduğunu söyledi.
Türkiye'de son dönemde muhafazakar kesime
dönük birçok demokratikleşme adımı atıldığını dile getiren Akdoğan,
"İnsanların normal sahip olması gereken haklara ulaşmaya başlamasını
birileri 'mahalle baskısı' diye takdim etti. Bunu bir karşı baskı gibi
'sen yaşaman gereken şeyleri yaşama, ben bundan rahatsız
oluyorum.'İçimizde İslamofobiyi besleyenler olduğunu görüyoruz, bu da
bir sorundur" değerlendirmesinde bulundu.
Akdoğan, bu olaylarda
Türkiye'nin konumunun doğru anlaşılması gerektiğine işaret
ederek, "Türkiye'nin ve AK Parti'nin ortaya koyduğu argüman aslında bir
panzehiri bu işin. Türkiye, bir model ülke olarak konumlandırılabilir.
Bu noktada da AB'ye daha hızlı üye yapılması, birçok meseleyle yüzleşmek
ve taşların yerli yerine oturması açısından büyük bir fırsat olabilir.
Çünkü Türkiye ılımlılık, İslam-demokrasi ilişkisi, laiklik modelini
bölgeye yayması noktasında önemli bir model ülke pozisyonunda. Bunu
görmek lazım" diye konuştu.
Bu tür algı operasyonlarına birilerinin fırsat vererek rol kapmaya çalıştığını gördüklerini aktaran Akdoğan, şunları kaydetti:
"(Bunlar radikal, terörü destekliyorlar...) Bu algı operasyonu uzun
zamandır var, hem AK Parti'ye karşı hem Türkiye'ye karşı. Bu
hadiselerden sonra da paralel yapı gibi birilerinin rol kapmak için 'bak
onlar fanatik, radikal, biz ılımlıyız, biz bu işi yaparız' gibi
kendilerini öne sürmeye çalıştıklarını görüyoruz. Türkiye'de son dönemde
yaşanan olaylara bakın. İnsanların hayatını mahvettiler, sicillerini
bozdular, cezaevlerini doldurdular. Kime ne olacağına bakmadan, kendi
amaçlarını kutsayarak ve her yolu mübah görerek hareket eden bir
şeydir"
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder